Yalnız Dönüyorum

Kitap Roman× Edebiyat×

Künye:

Yazarlar:

Şükufe Nihal

Ekle

Emeği Geçenler:

Ekle

Yayın Yılı:

2005

Yayın Yeri:

İstanbul

Yayıncı:

L&M Yayınları

Cilt:

Basım Kaydı:

Sayfa Sayısı:

259

ISBN:

975-6491-67-1

İçerik Dosyası:

Web adresi:

Web adresi henüz eklenmemiş. Eklemek için düzenle simgesine tıklayınız.

Operatör:

E. Kübra Tayyarcan

Güncelleyen:

E. Kübra Tayyarcan

Özet:

Roman, Yıldız'ın hikayesinin geldiği en son noktadan başlar. Yıldız, acılarla dolu hayatını geride bırakmış, katlanmak zorunda olduğu o yapay ve şatafatlı yaşamın uzağında, yıllardır aradığı huzura ve sükunete üç odalı tahta evinde kavuşmuştur.

Bu huzurlu durakta Yıldız, zaman zaman geçmişine gider ve okuyucu, çocukluğundan bugüne dek yaşadıklarına şahit olur.

Yıldız'ın çocukluğu Makedonya'da geçmiştir. Babası hatırı sayılır bir mülkiye memuru, aynı zamanda aydın ve modern bir kişidir. Üç kız kardeşten en küçüğü olan Yıldız, babası İhsan Bey'in gözdesidir. Memleket meselelerine, babasının yaptığı toplantılara, görüştüğü kişilere karşı daha çocuk yaşta büyük bir merak duyan Yıldız, bu yönüyle kardeşlerinden çok başkadır.

İkinci Meşrutiyet öncesine denk gelen bu dönemde, Yıldız babasının tertip ettiği toplantılara, memleket meseleleri yanında edebiyatın, sanatın da konuşulduğu, şiirlerin okunduğu, şarkıların söylendiği bu ortamlara çok meraklıdır. Bu toplantılarda gördükleri, duydukları anlamasa da içinde yer eder ve küçük yaşından itibaren vatan meselelerine büyük ilgi duyar.

Ülkenin aydın kesimine mensup bu insanların çabaları, Osmanlı için tehlike olarak görülür ve sürgünler başlar. Toplantılar biter, kitaplar yakılır. Sürgüne gönderilenler arasında İhsan Bey de vardır. İhsan Bey, sürgün edildiği Afganistan'a henüz ulaşamadan, yolculuğu esnasında ölür. Bu haber, aralarında her zaman özel bir ilişki olan babasını kahramanı gören Yıldız başta olmak üzere tüm aileyi derinden sarsar.

Ailenin Makedonya'daki varlıklarının tümü satılır ve Yıldız, annesi ve kardeşleri ile birlikte İstanbul'a gelir. Burada İhsan Bey'in kardeşi Ömer Paşa'nın yanına yerleşirler. Ömer Paşa okumuş, kültürlü, varlıklı bir adamdır. Eşi de kendisi gibi saygıdeğer biridir. Yıldız amcasını, yengesini ve kuzeni Fahir'i çok sever. İstanbul'daki hayatından ve üzerine titreyen ailesinden memnundur.

O esnada İkinci Meşrutiyet ilan edilir ve bunun coşkusu tüm İstanbul'u sarar. Bu coşkudan Yıldız da payını alır, içinde coşkulu bir vatan aşkı vardır. Kendisinden yaşça büyük ve vatana en az onun kadar aşık kuzeni Fahir ve onunla yaptıkları paylaşımlar da, Yıldız'ın derin duygularını güçlendirir. Vatanı için çalışıp didinmeyi, gerekirse ölmeyi daha o zamanlardan kafasına koyar.

Yıldız ilk önce evde, hocalardan özel ders alır, daha sonra ise Kız Muallim Mektebi'ne verilir. Fakat Yıldız bu mektebin eğitimini ve hocalarını beğenmez, tarzlarını basmakalıp, klasik ve kuru bulmaktadır. Tek tesellisi aynı duygu ve düşünceleri paylaştığı kuzeni Fahir ile mektuplaşmalarıdır.

O sırada 1. Dünya Savaşı başlar. Cephelerden gelen haberler, savaşla birlikte İstanbul'da yaşanan değişimler her Türk evladı gibi Yıldız'ı da derinden etkiler. Düşmana boyun eğmeyi reddetmekte, bu süreçte pasif kalan İstanbul hükümetine öfke duymaktadır. En büyük yıkımı ise Fahir ağabeyinin Çanakkale Cephesi'ne savaşmaya gidişiyle yaşar. Fahir'den bir süre haber alınamaz ve öldüğüne kanaat getirilir. Bu üzüntüye dayanamayan Ömer Paşa ölür, Yıldız'ın yengesi de yaşadıkları yalıyı terk eder. Yıldız derin bir çöküntü yaşamaktadır. Fahir'in ölümü onu vatanın kurtuluşu konusunda daha da hırslandırır.

Ömer Paşa'nın yalısı bir yangında küle dönünce bir anda evsiz kalırlar. Yıldız yengesi ile küçük bir eve çıkar. Artık ilk muallim mektebin bitirmiş, Yüksek Muallim Mektebi'ne girmiştir. Bir taraftan da vatanın kurtuluşu için örgütlenen öğrencilere katılmakta, bu öğrencilerle Darülfünun'da heyecanlı ve toplantılar yapmaktadır. Bu programsız toplantılar yavaş yavaş belli bir düzene oturmaya başlar. Gençler belli bir teşkilat altında çalışmaya karar verirler. Önce Fatih Mitingi'ni organize ederler, ardından bu yeterli gelmeyince büyük yankı uyandıran, binlerce insanın aynı amaç ve sevgi ile buluştuğu Sultanahmet Mitingi yapılır. Herkes ölmek pahasına vatanını savunmak konusunda son derece kararlıdır.

Anadolu'dan Mustafa Kemal'in önderliğinde bir uyanışın başladığı haberleri gelirken, İstanbul'da, Darülfünun'daki toplantılar muntazam bir şekilde devam eder. Burada Anadolu ile temas edilir, İtilaf Devletleri'ne protestolar yağdırılır.

Yıldız, İstanbul'un işgal edildiği günlerde Darülfünun'da Hasan adında bir genç ile tanışır. Anadolu'dan gelen bir genç olan Hasan, Yıldız'ın idealist ve cesur karakterinden, Anadolu'ya gidip vatanı kalkındırma emellerinden çok etkilenir. Hasan ve Yıldız arasında, ortak ülkülerden doğan bir arkadaşlık başlar. Hasan her kararında Yıldız'ın arkasında ve ona destektir.

Anadolu'dan zafer dolu haberler gelirken, Yıldız ve Hasan'ın hayalleri de kurtulan Anadolu'yu eski karanlığından, köhneliğinden kurtarmak ve bambaşka bir Türkiye'nin temellerini atmak üzerinedir artık. Savaştan dönenlerin hali harap, geride bıraktıklarınınki ise daha da haraptır. Yıldız ve Hasan, tecrübe ettikleri acı hikayelerden sonra, Yıldız'ın yengesinin çevresindeki zengin tanıdıkların yardımıyla "Harp Öksüzleri Derneği'ni" kurarlar ve burada harp mağdurlarına destek için çalışırlar.

Türkiye Cumhuriyet kurulur ve Anadolu'da yepyeni bir sayfa açılırken, ortak ideallerin peşindeki Hasan ve Yıldız evlenirler. Başta Hasan'ın bu konudaki imalarını ve tekliflerini sürekli olarak geri çeviren, ilgisini görmezden gelen Yıldız, birlikte mücadele etmiş olmalarının ve vatan hakkında aynı görüşlere, isteklere sahip olmanın etkisiyle fikrini değiştirmiştir.

Anadolu Yıldız'da büyük bir tutkudur. Yiğit ve temiz insanıyla, el değmemişliği ile hayallerinin odağıdır hep. Kendisi gibi iyi eğitim görmüş, aydın insanların yönünü Anadolu'ya çevirmesinin ve oradaki yaraları sarmasının, eski köhne düzeni değiştirmesinin gerekliliğine inanır. Bu yüzden Hasan'ın Anadolu'daki ailesini ziyarete giderken çok heyecanlıdır. Fakat Anadolu hiç de beklediği gibi çıkmaz. Hasan'ın ailesinin kendisine olan tavırları, düşüncelerin geri kalmışlığı ve kabalığı Yıldız'ı hayal kırıklığına uğratır. Hasan'ın amcası, yengesi, ve biri kız, diğeri erkek iki kuzeninden oluşan bu aile Yıldız'ı İstanbullu oluşu sebebiyle dışlar, ve ona çok kötü davranırlar. Hasan ise bu süreçte pasif kalmıştır.

İstanbul'a geri döndükten sonra hayatları büyük bir hızla değişmeye başlar. Hasan çalışıp para kazandıkça sosyal çevresi de değişir. Yorgun savaş yıllarından sonra İstanbul'da Avrupa özentisi, eğlenceye dayanan ve şatafatlı bir yaşam başlamıştır. Tüm vaktini giyinip süslenmeye, balolar vermeye, dedikoduya harcayan bir kesim gelişmiştir. Avrupalı olmayı cümlelerine yabancı sözcükler serpiştirmek, abartılı ve süslü giyime bol para harcamak, balolardan, eğlencelerden çıkmamak, kadın-erkek lakayt bir şekilde ve sansürsüzce muhabbetlerde bulunmaktan ibaret sayan bu kesim zamanla Hasan'ı da içine alır. Bu çevrenin en sözü geçen kişilerinden olan Namık Bey ve İsmet Hanım'la tanışırlar. Zenginliklerinden başka bir meziyetleri olmayan bu insanlar, Yıldız'ın tanıyıp sevdiği Hasan'ı da hızla değiştirmeye başlarlar. Hasan zamanla evini, eşini ihmal etmeye başlar. Her gece bir baloya, eğlenceye katılır. Etrafta moda olan giyim ve yaşam tarzını bire bir uygulamaya kalkışarak Yıldız'ı da zor durumda bırakır. Yıldız çok çiğ bulduğu ve iğrendiği bu çevreden, bu insanlardan kendini soyutlamak maksadıyla iyice içine kapanır. Hasan'ın yaptıklarına hiçbir zaman sert tepkiler vermez. Onu ne kıskanır ne de tenkit eder. Zaten apandis rahatsızlığı sebebiyle sık sık nöbetler geçirmekte, odasından dışarı pek fazla çıkamamaktadır. Bu süreçte Hasan'ın Namık Bey ve İsmet Hanım'la arkadaşlığı devam etmekte, bu kişiler Hasan'ı tam bir ahlaki çöküntü içine sürüklemektedirler.

Giyeceği kıyafetlerden ve gideceği davetlerden başka bir şey düşünmeyen Hasan, Yıldız'ı çok hasta olduğu bir gece güya zorunlu olduğunu söyleyerek yalnız bırakır ve bir baloya gider. Aynı gece Yıldız çok ağır bir nöbet daha geçirir ve evde çalışan Ayşe Kadın'ın çabalarıyla hastaneye yetiştirilir. Ameliyat geçiren Yıldız, uyandığında Hasan'ı başında perişan bir halde bulur. Onu bırakmak istese de pişmanlığını görünce affeder ve unutur.

Hasan bir süre düzelmiş gibi görünse de çirkin davranışlar edinmeye devam eder. Kendini çeşitli bahanelerle her zaman dışarıya atmakta, nerede olduğu, ne yaptığı hususunda yalan söylemekte, Yıldız'ın bir parçası olmaktan hiç hoşlanmadığı ortamlara girmekte ve niteliksiz kişilerle görüşmeye devam etmektedir. Çevresinin de etkisiyle içinde bulunduğu ahlaki çöküntü büyür, işi Yıldız'ın arkadaşlarını taciz etmeye kadar götürür. Yıldız onu, bu katlanılamaz davranışları karşısında pek çok kez terk etse de pişmanlığını, yaptıklarını karakterinin zayıflığından yaptığını ve kurtulmak için yardıma ihtiyacı olduğunu gördükçe onu bırakıp da gidemez. Bir doktor gibi Hasan'ı iyileştirmek için çabalar, fakat her defasında çabası boşa çıkar.

Mali durumları giderek iyileşirken, yeni bir apartmana taşınırlar. Yıldız burada Şefkat Hanım ile tanışır ve nihayet kendini ait hissedeceği bir ortam ve anlaşabileceği insanlar bulur. Şefkat Hanım da davetler vermekte, eğlenceler düzenlemektedir fakat bu davetler Hasan'ın katıldıkları gibi değildir. Son derece aydın, kültürlü insanlar bir araya gelmekte, sanattan, felsefeden, memleket meselelerinden konuşulmakta ve seviyeli bir şekilde eğlenilmektedir. Yıldız burada Altan ve Seyhan adına iki gençle tanışır. Kafa yapılarının uyuştuğu bu gençler ile görüşmekten keyif alır fakat bu kez de Hasan onu kıskanır.

Yıldız'ın hayatı mutsuz bir şekilde devam ederken, bir gün Hasan'ın komşuları olan son derece seviyesiz bir kadınla ilişkisi olduğunu öğrenir ve onu terk eder. Yılların birikimi ile hastalanır ve uzun süre uykuda kalır. Uyandığında onu büyük bir sürpriz beklemektedir. Fahir ağabeyi yaşıyordur. Savaş esnasında İngilizlere esir düşmüş, uzun süre sürgünde kalmış ve vatanına haber gönderememiştir. Fahir'i yeniden görmek Yıldız'ı hayata bağlar. Onunla tekrar eski günlerdeki gibi sohbet eder, özlem giderir. Bu esnada Hasan da normalleşmiş gibidir, fakat Yıldız onunla tüm bağlarını koparmıştır. Sadece Fahir'in karşısında mutsuz bir evliliği olan, bunu bitirecek bir kadın durumuna düşmemek için idare etmeye devam eder.

Yıldız zamanla Fahir'e daha da çok bağlanır, hayatta onu mutlu eden tek şey Fahir'dir artık. Fahir'in de ona karşı tutumu değişmiştir, fakat evli olduğu için hiçbir zaman sınırları aşmaz.

Yaşadığı hayattan ve gelgitlerden sinirleri iyice yıpranan Hasan hastalanır. Doktorlar uzun bir seyahatin ona iyi gelebileceğini söyler. Bu sebepten Yıldız, Fahir'i bırakıp da gitmeyi hiç istemese de, Hasan'ı da alarak Avrupa'ya gider. Bunu hasta bir adamı iyileştirmek için yapılan son iyilik olarak görmektedir. Hep gıpta ettiği Avrupa'da Hasan'ın tavırları, umrunda olan tek şeyin bir Avrupalı gibi görünmek oluşu Yıldız'ı daha da soğutur, Fahir'e daha da yakınlaştırır. Fahir ise o esnada Anadolu'yu gezmekte ve izlenimlerini gazetelere yazmaktadır. Yıldız ile sık sık mektuplaşırlar. Yıldız'ın senelerdir içinde olan Anadolu'ya gitme hayali tekrar yeşerir.

Yıldız bir gün, Paris'te kaldıkları otelde Hasan'a, memleketindeki kuzeni tarafından gelen bir mektup bulur. Bu mektubu açınca büyük bir şaşkınlığa uğrar. Çünkü Hasan, kuzeni ile dini nikah kıymıştır ve ondan da iki çocuğu vardır. Amcası Hasan'ı, bir gün kızını vermek niyetiyle okutmuş ve ona bu yüzden maddi olarak destek çıkmıştır. İstanbullu biriyle evlenmesi de bu yüzden sorun olmuştur. Zayıf karakterli Hasan, onların gönlünü yapmak için kızları ile evlenmiş ve bunu da Yıldız'dan saklamıştır. Mektupta kadın, Hasan'ın ilgisizliğinden yakınmakta ve onu İstanbul'a geri çağırmaktadır. Bu artık Yıldız için bardağı taşıran son damladır. Hasan'ın ağzından bir mektup yazarak karısını ve çocuklarını Paris'e getirtir. Her şeyden habersiz Hasan, sakladığı bu yalan ortaya çıkınca Yıldız'dan perişan halde tekrar af dilese de, Yıldız için her şey bitmiştir. Onları ve geçmişini geride bırakarak, tek başına İstanbul'a döner.

Trene binmeden önce Fahir'e bir telgraf çeker. Telgrafta şunlar yazmaktadır:

"Bu akşam, Oryant Ekspres'le Paris'ten ayrılıyorum. Beni karşılayınız, yalnız dönüyorum!.."

E. Kübra TAYYARCAN

Bu huzurlu durakta Yıldız, zaman zaman geçmişine gider ve okuyucu, çocukluğundan bugüne dek yaşadıklarına şahit olur.

Yıldız'ın çocukluğu Makedonya'da geçmiştir. Babası hatırı sayılır bir mülkiye memuru, aynı zamanda aydın ve modern bir kişidir. Üç kız kardeşten en küçüğü olan Yıldız, babası İhsan Bey'in gözdesidir. Memleket meselelerine, babasının yaptığı toplantılara, görüştüğü kişilere karşı daha çocuk yaşta büyük bir merak duyan Yıldız, bu yönüyle kardeşlerinden çok başkadır.

İkinci Meşrutiyet öncesine denk gelen bu dönemde, Yıldız babasının tertip ettiği toplantılara, memleket meseleleri yanında edebiyatın, sanatın da konuşulduğu, şiirlerin okunduğu, şarkıların söylendiği bu ortamlara çok meraklıdır. Bu toplantılarda gördükleri, duydukları anlamasa da içinde yer eder ve küçük yaşından itibaren vatan meselelerine büyük ilgi duyar.

Ülkenin aydın kesimine mensup bu insanların çabaları, Osmanlı için tehlike olarak görülür ve sürgünler başlar. Toplantılar biter, kitaplar yakılır. Sürgüne gönderilenler arasında İhsan Bey de vardır. İhsan Bey, sürgün edildiği Afganistan'a henüz ulaşamadan, yolculuğu esnasında ölür. Bu haber, aralarında her zaman özel bir ilişki olan babasını kahramanı gören Yıldız başta olmak üzere tüm aileyi derinden sarsar.

Ailenin Makedonya'daki varlıklarının tümü satılır ve Yıldız, annesi ve kardeşleri ile birlikte İstanbul'a gelir. Burada İhsan Bey'in kardeşi Ömer Paşa'nın yanına yerleşirler. Ömer Paşa okumuş, kültürlü, varlıklı bir adamdır. Eşi de kendisi gibi saygıdeğer biridir. Yıldız amcasını, yengesini ve kuzeni Fahir'i çok sever. İstanbul'daki hayatından ve üzerine titreyen ailesinden memnundur.

O esnada İkinci Meşrutiyet ilan edilir ve bunun coşkusu tüm İstanbul'u sarar. Bu coşkudan Yıldız da payını alır, içinde coşkulu bir vatan aşkı vardır. Kendisinden yaşça büyük ve vatana en az onun kadar aşık kuzeni Fahir ve onunla yaptıkları paylaşımlar da, Yıldız'ın derin duygularını güçlendirir. Vatanı için çalışıp didinmeyi, gerekirse ölmeyi daha o zamanlardan kafasına koyar.

Yıldız ilk önce evde, hocalardan özel ders alır, daha sonra ise Kız Muallim Mektebi'ne verilir. Fakat Yıldız bu mektebin eğitimini ve hocalarını beğenmez, tarzlarını basmakalıp, klasik ve kuru bulmaktadır. Tek tesellisi aynı duygu ve düşünceleri paylaştığı kuzeni Fahir ile mektuplaşmalarıdır.

O sırada 1. Dünya Savaşı başlar. Cephelerden gelen haberler, savaşla birlikte İstanbul'da yaşanan değişimler her Türk evladı gibi Yıldız'ı da derinden etkiler. Düşmana boyun eğmeyi reddetmekte, bu süreçte pasif kalan İstanbul hükümetine öfke duymaktadır. En büyük yıkımı ise Fahir ağabeyinin Çanakkale Cephesi'ne savaşmaya gidişiyle yaşar. Fahir'den bir süre haber alınamaz ve öldüğüne kanaat getirilir. Bu üzüntüye dayanamayan Ömer Paşa ölür, Yıldız'ın yengesi de yaşadıkları yalıyı terk eder. Yıldız derin bir çöküntü yaşamaktadır. Fahir'in ölümü onu vatanın kurtuluşu konusunda daha da hırslandırır.

Ömer Paşa'nın yalısı bir yangında küle dönünce bir anda evsiz kalırlar. Yıldız yengesi ile küçük bir eve çıkar. Artık ilk muallim mektebin bitirmiş, Yüksek Muallim Mektebi'ne girmiştir. Bir taraftan da vatanın kurtuluşu için örgütlenen öğrencilere katılmakta, bu öğrencilerle Darülfünun'da heyecanlı ve toplantılar yapmaktadır. Bu programsız toplantılar yavaş yavaş belli bir düzene oturmaya başlar. Gençler belli bir teşkilat altında çalışmaya karar verirler. Önce Fatih Mitingi'ni organize ederler, ardından bu yeterli gelmeyince büyük yankı uyandıran, binlerce insanın aynı amaç ve sevgi ile buluştuğu Sultanahmet Mitingi yapılır. Herkes ölmek pahasına vatanını savunmak konusunda son derece kararlıdır.

Anadolu'dan Mustafa Kemal'in önderliğinde bir uyanışın başladığı haberleri gelirken, İstanbul'da, Darülfünun'daki toplantılar muntazam bir şekilde devam eder. Burada Anadolu ile temas edilir, İtilaf Devletleri'ne protestolar yağdırılır.

Yıldız, İstanbul'un işgal edildiği günlerde Darülfünun'da Hasan adında bir genç ile tanışır. Anadolu'dan gelen bir genç olan Hasan, Yıldız'ın idealist ve cesur karakterinden, Anadolu'ya gidip vatanı kalkındırma emellerinden çok etkilenir. Hasan ve Yıldız arasında, ortak ülkülerden doğan bir arkadaşlık başlar. Hasan her kararında Yıldız'ın arkasında ve ona destektir.

Anadolu'dan zafer dolu haberler gelirken, Yıldız ve Hasan'ın hayalleri de kurtulan Anadolu'yu eski karanlığından, köhneliğinden kurtarmak ve bambaşka bir Türkiye'nin temellerini atmak üzerinedir artık. Savaştan dönenlerin hali harap, geride bıraktıklarınınki ise daha da haraptır. Yıldız ve Hasan, tecrübe ettikleri acı hikayelerden sonra, Yıldız'ın yengesinin çevresindeki zengin tanıdıkların yardımıyla "Harp Öksüzleri Derneği'ni" kurarlar ve burada harp mağdurlarına destek için çalışırlar.

Türkiye Cumhuriyet kurulur ve Anadolu'da yepyeni bir sayfa açılırken, ortak ideallerin peşindeki Hasan ve Yıldız evlenirler. Başta Hasan'ın bu konudaki imalarını ve tekliflerini sürekli olarak geri çeviren, ilgisini görmezden gelen Yıldız, birlikte mücadele etmiş olmalarının ve vatan hakkında aynı görüşlere, isteklere sahip olmanın etkisiyle fikrini değiştirmiştir.

Anadolu Yıldız'da büyük bir tutkudur. Yiğit ve temiz insanıyla, el değmemişliği ile hayallerinin odağıdır hep. Kendisi gibi iyi eğitim görmüş, aydın insanların yönünü Anadolu'ya çevirmesinin ve oradaki yaraları sarmasının, eski köhne düzeni değiştirmesinin gerekliliğine inanır. Bu yüzden Hasan'ın Anadolu'daki ailesini ziyarete giderken çok heyecanlıdır. Fakat Anadolu hiç de beklediği gibi çıkmaz. Hasan'ın ailesinin kendisine olan tavırları, düşüncelerin geri kalmışlığı ve kabalığı Yıldız'ı hayal kırıklığına uğratır. Hasan'ın amcası, yengesi, ve biri kız, diğeri erkek iki kuzeninden oluşan bu aile Yıldız'ı İstanbullu oluşu sebebiyle dışlar, ve ona çok kötü davranırlar. Hasan ise bu süreçte pasif kalmıştır.

İstanbul'a geri döndükten sonra hayatları büyük bir hızla değişmeye başlar. Hasan çalışıp para kazandıkça sosyal çevresi de değişir. Yorgun savaş yıllarından sonra İstanbul'da Avrupa özentisi, eğlenceye dayanan ve şatafatlı bir yaşam başlamıştır. Tüm vaktini giyinip süslenmeye, balolar vermeye, dedikoduya harcayan bir kesim gelişmiştir. Avrupalı olmayı cümlelerine yabancı sözcükler serpiştirmek, abartılı ve süslü giyime bol para harcamak, balolardan, eğlencelerden çıkmamak, kadın-erkek lakayt bir şekilde ve sansürsüzce muhabbetlerde bulunmaktan ibaret sayan bu kesim zamanla Hasan'ı da içine alır. Bu çevrenin en sözü geçen kişilerinden olan Namık Bey ve İsmet Hanım'la tanışırlar. Zenginliklerinden başka bir meziyetleri olmayan bu insanlar, Yıldız'ın tanıyıp sevdiği Hasan'ı da hızla değiştirmeye başlarlar. Hasan zamanla evini, eşini ihmal etmeye başlar. Her gece bir baloya, eğlenceye katılır. Etrafta moda olan giyim ve yaşam tarzını bire bir uygulamaya kalkışarak Yıldız'ı da zor durumda bırakır. Yıldız çok çiğ bulduğu ve iğrendiği bu çevreden, bu insanlardan kendini soyutlamak maksadıyla iyice içine kapanır. Hasan'ın yaptıklarına hiçbir zaman sert tepkiler vermez. Onu ne kıskanır ne de tenkit eder. Zaten  apandis rahatsızlığı sebebiyle sık sık nöbetler geçirmekte, odasından dışarı pek fazla çıkamamaktadır. Bu süreçte Hasan'ın Namık Bey ve İsmet Hanım'la arkadaşlığı devam etmekte, bu kişiler Hasan'ı tam bir ahlaki çöküntü içine sürüklemektedirler.

Giyeceği kıyafetlerden ve gideceği davetlerden başka bir şey düşünmeyen Hasan, Yıldız'ı çok hasta olduğu bir gece güya zorunlu olduğunu söyleyerek yalnız bırakır ve bir baloya gider. Aynı gece Yıldız çok ağır bir nöbet daha geçirir ve evde çalışan Ayşe Kadın'ın çabalarıyla hastaneye yetiştirilir. Ameliyat geçiren Yıldız, uyandığında Hasan'ı başında perişan bir halde bulur. Onu bırakmak istese de pişmanlığını görünce affeder ve unutur.

Hasan bir süre düzelmiş gibi görünse de çirkin davranışlar edinmeye devam eder. Kendini çeşitli bahanelerle her zaman dışarıya atmakta, nerede olduğu, ne yaptığı hususunda yalan söylemekte, Yıldız'ın bir parçası olmaktan hiç hoşlanmadığı ortamlara girmekte ve niteliksiz kişilerle görüşmeye devam etmektedir. Çevresinin de etkisiyle içinde bulunduğu ahlaki çöküntü büyür, işi Yıldız'ın arkadaşlarını taciz etmeye kadar götürür. Yıldız onu, bu katlanılamaz davranışları karşısında pek çok kez terk etse de pişmanlığını, yaptıklarını karakterinin zayıflığından yaptığını ve kurtulmak için yardıma ihtiyacı olduğunu gördükçe onu bırakıp da gidemez. Bir doktor gibi Hasan'ı iyileştirmek için çabalar, fakat her defasında çabası boşa çıkar.

Mali durumları giderek iyileşirken, yeni bir apartmana taşınırlar. Yıldız burada Şefkat Hanım ile tanışır ve nihayet kendini ait hissedeceği bir ortam ve anlaşabileceği insanlar bulur. Şefkat Hanım da davetler vermekte, eğlenceler düzenlemektedir fakat bu davetler Hasan'ın katıldıkları gibi değildir. Son derece aydın, kültürlü insanlar bir araya gelmekte, sanattan, felsefeden, memleket meselelerinden konuşulmakta ve seviyeli bir şekilde eğlenilmektedir. Yıldız burada Altan ve Seyhan adına iki gençle tanışır. Kafa yapılarının uyuştuğu bu gençler ile görüşmekten keyif alır fakat bu kez de Hasan onu kıskanır.

Yıldız'ın hayatı mutsuz bir şekilde devam ederken, bir gün Hasan'ın komşuları olan son derece seviyesiz bir kadınla ilişkisi olduğunu öğrenir ve onu terk eder. Yılların birikimi ile hastalanır ve uzun süre uykuda kalır. Uyandığında onu büyük bir sürpriz beklemektedir. Fahir ağabeyi yaşıyordur. Savaş esnasında İngilizlere esir düşmüş, uzun süre sürgünde kalmış ve vatanına haber gönderememiştir. Fahir'i yeniden görmek Yıldız'ı hayata bağlar. Onunla tekrar eski günlerdeki gibi sohbet eder, özlem giderir. Bu esnada Hasan da normalleşmiş gibidir, fakat Yıldız onunla tüm bağlarını koparmıştır. Sadece Fahir'in karşısında mutsuz bir evliliği olan, bunu bitirecek bir kadın durumuna düşmemek için idare etmeye devam eder.

Yıldız zamanla Fahir'e daha da çok bağlanır, hayatta onu mutlu eden tek şey Fahir'dir artık. Fahir'in de ona karşı tutumu değişmiştir, fakat evli olduğu için hiçbir zaman sınırları aşmaz.

Yaşadığı hayattan ve gelgitlerden sinirleri iyice yıpranan Hasan hastalanır. Doktorlar uzun bir seyahatin ona iyi gelebileceğini söyler. Bu sebepten Yıldız, Fahir'i bırakıp da gitmeyi hiç istemese de, Hasan'ı da alarak Avrupa'ya gider. Bunu hasta bir adamı iyileştirmek için yapılan son iyilik olarak görmektedir. Hep gıpta ettiği Avrupa'da Hasan'ın tavırları, umrunda olan tek şeyin bir Avrupalı gibi görünmek oluşu Yıldız'ı daha da soğutur, Fahir'e daha da yakınlaştırır. Fahir ise o esnada Anadolu'yu gezmekte ve izlenimlerini gazetelere yazmaktadır. Yıldız ile sık sık mektuplaşırlar. Yıldız'ın senelerdir içinde olan Anadolu'ya gitme hayali tekrar yeşerir.

Yıldız bir gün, Paris'te kaldıkları otelde Hasan'a, memleketindeki kuzeni tarafından gelen bir mektup bulur. Bu mektubu açınca büyük bir şaşkınlığa uğrar. Çünkü Hasan, kuzeni ile dini nikah kıymıştır ve ondan da iki çocuğu vardır. Amcası Hasan'ı, bir gün kızını vermek niyetiyle okutmuş ve ona bu yüzden maddi olarak destek çıkmıştır. İstanbullu biriyle evlenmesi de bu yüzden sorun olmuştur. Zayıf karakterli Hasan, onların gönlünü yapmak için kızları ile evlenmiş ve bunu da Yıldız'dan saklamıştır. Mektupta kadın, Hasan'ın ilgisizliğinden yakınmakta ve onu İstanbul'a geri çağırmaktadır. Bu artık Yıldız için bardağı taşıran son damladır. Hasan'ın ağzından bir mektup yazarak karısını ve çocuklarını Paris'e getirtir. Her şeyden habersiz Hasan, sakladığı bu yalan ortaya çıkınca Yıldız'dan perişan halde tekrar af dilese de, Yıldız için her şey bitmiştir. Onları ve geçmişini geride bırakarak, tek başına İstanbul'a döner.

Trene binmeden önce Fahir'e bir telgraf çeker. Telgrafta şunlar yazmaktadır:

"Bu akşam, Oryant Ekspres'le Paris'ten ayrılıyorum. Beni karşılayınız, yalnız dönüyorum!.."

E. Kübra TAYYARCAN

Mervenur Taşdemir 16 Nisan 2017 Pazar 02:27

Şüküfe Nihal Başar 'Yalnız Dönüyorum' adlı romanında İkinci Meşrutiyet ile başlayıp, Cumhuriyetin ilanı ve sonrasında yaşanan siyasi gelişmeleri Yıldız ve Hasan karakteri üzerinden anlatmıştır.Aydın ... Daha fazla göster »

Merve Balcı 04 Aralık 2016 Pazar 15:37

Şüküfe Nihal Başar, Yalnız Dönüyorum adlı romanında İkinci Meşrutiyet ile başlayıp Cumhuriyetin ilanı ve sonrasında süreçte yaşanan siyasi gelişmelerin toplum hayatına yansımalarını, aydın kesimi tem... Daha fazla göster »

Yağmur Başarır 15 Nisan 2016 Cuma 16:58

Roman zamanı İkinci Meşrutiyet ile başlayıp Cumhuriyet sonrası inkılapları içeriyor. Kitapta olaylar sırasıyla değil yer yer geçmişe gidilerek anlatılmıştır. Yıldız romanda yalnızlığı çok güzel bir d... Daha fazla göster »

Gül Kar 27 Kasım 2015 Cuma 23:40

2. Meşrutiyet öncesi ve 1930’lu yıllara kadar olan olaylar Yıldız’ın hayatı üzerinden kronolojik bir sıra izlenmeden anlatılmıştır. Yıldız'ın çocukluk dönemlerinde babasından kazandığı vatan aşkı art... Daha fazla göster »

Hatice Tuğçe Terkeş 28 Ağustos 2015 Cuma 13:45

Şükufe Nihal bu romanında 2. Meşrutiyetten başlayarak Cumhuriyet ve Cumhuriyet sonrası inkılapları kuru kuru anlatmak yerine Yıldız adında bir hatıra şeklinde bir kahramanın hayatının içine yedirerek... Daha fazla göster »

Özlem Olcay 16 Ağustos 2015 Pazar 16:53

Yalnız Dönüyorum romanı Şükûfe Nihal’in 1938 yılında yayımlanan dördüncü romanıdır. Roman 1908 ile 1930 yılları arasındaki olay örgüsünü kaleme alan bir eserdir. Yani yirmi iki yıllık bir tarihi zama... Daha fazla göster »

Yağmur Atakan 19 Nisan 2015 Pazar 15:39

Şükufe Nihal'in Yalnız Dönüyorum adlı eseri İkinci Meşrutiyet, Cumhuriyet ve Cumhuriyet sonrası inkılaplar dönemini kapsamaktadır. Romanda bahsedilen baş karakter Yıldız'ın Cumhuriyet öncesi dönemde ... Daha fazla göster »

Hatice Pınar Aksoy 24 Kasım 2014 Pazartesi 00:59

Bu kitapta Şükufe Nihal kendini memleketine karşı sorumlu hisseden aydın kadın duyarlılığıyla olayları incelerken,aynı zamanda romanın kahramanı Yıldız'ın içinde bulunduğu yalnızlığı başarılı bir şek... Daha fazla göster »

Elif Şeker 21 Kasım 2014 Cuma 20:26

Şükufe Nihal zor zamanlar geçirmiş ve bunları da yazdığı eserlere yansıtmış bir yazardır. Yalnız dönüyorum romanı da bunlardan biridir.
Bu eserde Türk toplumunun ikinci Meşrutiyet öncesinden Cumhuriye... Daha fazla göster »

E. Kübra Tayyarcan 25 Mayıs 2014 Pazar 17:11

Şükufe Nihal, yaşadığı dönem itibariyle (1896-1973) toplumun geçirdiği siyasi, sosyal ve kültürel pek çok değişime şahit olmuş ve bu değişimleri de eserlerine başarıyla yansıtmış bir sanatçıdır.

"Türk... Daha fazla göster »

Bu eser henüz bir kaynakçada yer almıyor.

Şükufe Nihal'in "Yalnız Dönüyorum" adlı romanında, ana karakter Yıldız'ın, kuzeni Fahir sayesinde tanıdığı ve büyük bir tutkuyla bağlandığı, tam bir rol model olarak gördüğü yazar/şair kimdir?

Halide Edip Adıvar

Nazım Hikmet

Tevfik Fikret

Namık Kemal

Yaptığı atıflar
Aldığı atıflar

Atıf yapılan eser:

Bu eserin yaptığı atıf bulunmuyor.

Bu eserin aldığı atıf bulunmuyor.

Eser istatistikleri yükleniyor...