×
Önerim var
Türkiye Kaynakçası - kaynakca.hacettepe.edu.tr
Ana Sayfa
Kaynakça Nedir?
S.S.S
İletişim
×
Mesajınız başarıyla kaydedilmiştir.
Gönder
Üye Ol
ÜYE GİRİŞİ
Facebook ile giriş
Beni Hatırla
Üye Ol
|
Parolamı Unuttum
Doğrulama e-postası gelmedi
26 Temmuz 05:52
Tolga Ersoy
Tolga Ersoy
adlı kişinin bilgilerini düzenledi.
26 Temmuz 05:52
Tolga Ersoy
Tolga Ersoy
adlı kişinin bilgilerini düzenledi.
26 Temmuz 05:51
Tolga Ersoy
Antikçağ ve Ortaçağ Filolojik Kaynaklarında Avrupa Hunlarının Temsili
adlı eseri ekledi.
26 Temmuz 05:44
Tolga Ersoy
Tolga Ersoy
adlı kişinin bilgilerini düzenledi.
26 Temmuz 05:43
Tolga Ersoy
Tolga Ersoy
adlı kişinin bilgilerini düzenledi.
23 Temmuz 12:44
Arzu Öz
Mete GÖK
adlı kişinin bilgilerini düzenledi.
23 Temmuz 12:44
Arzu Öz
Mete GÖK
adlı kişinin bilgilerini düzenledi.
22 Temmuz 11:23
Onur Ak
XVII.Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı Devleti'nin Eyalet ve Sancak Teşkilatı
adlı eseri beğendi.
22 Temmuz 11:18
Onur Ak
Atatürk ve Sancak-ı Şerif
adlı eseri beğendi.
22 Temmuz 11:16
Onur Ak
XVI. Yüzyıl Anadolu Beylerbeyliği, Sancaklar ve Kadılıklar Üzerine
adlı eseri beğendi.
22 Temmuz 10:56
Onur Ak
Klasik Dönem Osmanlı Taşra İdaresinde Sancak
adlı eseri beğendi.
21 Temmuz 12:30
Onur Ak
Batı anadolu'daki Eşkiyalık Olaylarının Yapısal Bir incelemesi
adlı eseri beğendi.
21 Temmuz 12:29
Onur Ak
Busbeck ve Osmanlı İmparatorluğu
adlı eseri beğendi.
21 Temmuz 12:29
Onur Ak
16. Yüzyılda Foça
adlı eseri beğendi.
21 Temmuz 12:29
Onur Ak
15 ve 16. Yüzyıllarda Seferihisar, Sığacık ve Korsanlık
adlı eseri beğendi.
20 Temmuz 13:36
Randycihanbektaş
Tantra ve Masonlar - Liberal Evanjelik Akım
adlı eseri ekledi.
20 Temmuz 13:36
Hakan Yılmaz
“Sultan Osmân ve Oğlu Orhan’ın Yeni Bulunan Orijinal Şeceresi ve ‘Kuruluş’u Anlatan En Eski Osmanlı Târihi Metni”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, C. LXXII, Sy.: 429 (Ekim 2022), s. 18-37.
adlı eseri ekledi.
20 Temmuz 13:34
Sıddık Yıldız
OSMANLI SEFÂRETNÂMELERİNDE BATI ALGISI (XVIII. Yüzyılın Başından XIX. Yüzyılın İlk Çeyreğine)
adlı eseri ekledi.
20 Temmuz 13:33
Hakan Yılmaz
Hakan YILMAZ
adlı kişinin bilgilerini düzenledi.
20 Temmuz 13:33
Hakan Yılmaz
Hakan YILMAZ
adlı kişinin bilgilerini düzenledi.
20 Temmuz 13:33
Ramazan Acun
Hakan Yılmaz
adlı kişinin bilgilerini düzenledi.
20 Temmuz 13:33
Ramazan Acun
Hakan Yılmaz
adlı kişinin bilgilerini düzenledi.
20 Temmuz 13:33
Ramazan Acun
Hakan Yılmaz
adlı kişinin bilgilerini düzenledi.
20 Temmuz 13:32
Ramazan Acun
Hakan Yılmaz
adlı kişinin bilgilerini düzenledi.
20 Temmuz 10:56
Onur Ak
The Socio-Political Effects of the Diffusion of Fire-Arms in the Middle East
adlı eseri beğendi.
18 Temmuz 15:59
Ahmet Şahin
Türk Milliyetçiliğinin Dayandığı Temeller
adlı eseri düzenledi.
18 Temmuz 15:59
Ahmet Şahin
Türk Milliyetçiliğinin Dayandığı Temeller
adlı eseri düzenledi.
18 Temmuz 15:59
Ahmet Şahin
Türk Milliyetçiliğinin Dayandığı Temeller
adlı eseri düzenledi.
18 Temmuz 15:11
Ahmet Şahin
Türk Milliyetçiliğinin Dayandığı Temeller
adlı eseri düzenledi.
18 Temmuz 15:10
Ahmet Şahin
Türk Milliyetçiliğinin Dayandığı Temeller
adlı eseri düzenledi.
Hulusi
Hulusi
BEHCET
BEHCET
Paylaş
Türkiye’nin en büyük dermatologu olarak bilinen Hulusi Behçet, 20 Şubat 1889’da İstanbul’da doğdu. Genç yaşta annesini kaybettiğinden, büyükannesi tarafından büyütüldü. Babasının Şam'daki işleri sebebiyle ilk eğitimini o dönemler Osmanlı Devleti'nde bulunan Şam'da tamamlamıştır.
Türkiye’nin en büyük dermatologu olarak bilinen Hulusi Behçet, 20 Şubat 1889’da İstanbul’da doğdu. Genç yaşta annesini kaybettiğinden, büyükannesi tarafından büyütüldü. Babasının Şam'daki işleri sebebiyle ilk eğitimini o dönemler Osmanlı Devleti'nde bulunan Şam'da tamamlamıştır.
İstatistikler
Yorumlar
Aldığı Atıflar
Eserleri
Özgeçmiş
Türkiye’nin en büyük dermatologu olarak bilinen Hulusi Behçet, 20 Şubat 1889’da İstanbul’da doğdu. Genç yaşta annesini kaybettiğinden,
büyükannesi tarafından büyütüldü.
Babasının Şam'daki işleri sebebiyle ilk eğitimini o dönemler Osmanlı Devleti'nde bulunan Şam'da tamamlamıştır.
Fransızca, Almanca ve Latince öğrenmiştir. Tıp eğitimini Gülhane Askerî Tıp Akademisi'nde almıştır zira o dönemlerde
Osmanlı Devleti'nde sivil tıp eğitimi almak mümkün değildir. Tıp eğitimini 1910’da tamamlayıp 1914 Temmuzuna kadar
Gülhane Dermatoloji Kliniği'nde Eşref Ruşen, Talat Çamlı ve bakteriyolog Reşat Rıza hocaların yanında asistan olarak çalışmıştır.
1914-1918 yılları arasında; önce Kırklareli Askeri Hastanesi’nde başhekim yardımcısı olarak, ardından Edirne Askeri Hastanesi’nde
dermatoloji ve zührevi hastalıklar uzmanı olarak bulundu. I. Dünya Savaşı'ndan sonra 1918 Ağustosunda evvela Budapeşte'de,
sonra Berlin'de Charité Hastanesi'nde çalıştı. Birçok ünlü meslektaşı ile tanışma fırsatı bulmuştur.
1919 Ekiminde yurda döndükten sonra bir süre serbest çalışmaya başladı. 1923'te, meşhur bir diplomatın kızı olan Refika Davaz ile evlenmiştir.
Aynı sene Hasköy Zührevi Hastalıklar Hastanesi Başhekimliği'ne tayin edildi. 6 ay kadar burada çalıştıktan sonra Vakıf Guraba Hastanesi
dermatoloji uzmanlığına nakledildi. Soyadı kanunu kabul edildikten sonra, Cumhuriyetin kurucusu M. Kemal Atatürk'ün arkadaşlarından olan babası
Ahmet Behçet'in, parlak ve çok zeki anlamına gelen ve adı olan Behçet'i soyadı olarak almıştır.
1933'de eski Darü'l-Funun'dan İstanbul Üniversitesi yeni kurulmuştu. Bu reform döneminde İstanbul Üniversitesi'nde dermatoloji o zamanki adıyla
Deri Hastalıkları ve Frengi Kliniğini kurmuş ve profesör seçilmiştir. Profesör unvanını alan ilk Türk akademisyeni olan Hulusi Behçet,
1939 yılında ise bu kez aynı üniversitenin aynı bölümünde ordinaryus profesör unvanını aldı.
Hulusi Behçet dermatolojide bir çok konuyu ayrıntılı bir şekilde inceledi. 1920 yılından itibaren çeşitli dernek toplantılarında
ve bazı yazılarında deri layşmanyazında (şark çıbanı) çivi belirtisi bulunduğundan bahsetmeye başladı. O dönemin önde gelen deri hastalıkları
uzmanlarından biri olan Dr. Abimelek,3 Hulusi Behçet'in çivi belirtisi tanımını şöyle nakletmektedir: "Önce bir nodül ortaya çıkar.
Bu nodül ülserleşirse üzerinde bir krut gelişir. Bu krut altına sıkı bir şekilde yapışık olup, kaldırılması güçtür. Kaldırıldığı zaman zemininde
aynen diskoid lupus eritematozusta olduğu gibi kruta dik olarak çıkan veya kopan, her biri yaklaşık olarak 2 mm çapında çivi şeklindeki uzantılar görülür.
Çivi belirtisi klinik tablonun patognomonik bulgularıdır ve histolojik tabloya da yansır. " Bu dönemde deri layşmanyazında
Kyrle ve Reenstierna histolojik çalışmalar yapmışlarsa da, Hulusi Behçet'in ısrarla üzerinde durduğu çivi belirtisinden bahsetmemişlerdir.
Bunun dışında, yine o yıllarda, ülkemizdeki arpa uyuzları konusunda çok sayıda yazı yazdı. Hatta yurdumuza ait parazitlerin tür ve cinslerini
de saptadı. Karadeniz kıyılarında arpa çuvallarını taşıyan hamalların arpa uyuzuna yakalanmamak veya tedavi amacıyla sık sık denize girdikleri
şeklindeki gözlemini sonraki yıllarda yazdığı ders kitabında belirtmiştir.
1930'da davetli olarak Kopenhag'da yapılan dermatoloji kongresine katılan Hulusi Behçet, yine 1930'lu yıllarda incir dermatitleri
üzerinde durmaya başlamıştır. Senelerce ham incir dermatiti üzerine çalışmak ve yazı yazmak suretiyle bu dermatozun Balkanlarda ve nihayet
Fransa ve Amerika'da tanınmasını sağlamıştır. İstanbul'da ilkbahar ve yaz aylarında incir ve incir yaprakları ile ilgilenen şahıslarda,
sonbaharda ise incir ürünleriyle ilgilenen kişilerde meydana gelen, biri diğerinden farklı iki klinik tabloyu senelerce gözlemiştir.
Bir çok klinik tabloyla karışabileceği için incir dermatitlerini, ülkemizde tanınması için önce 1933 yılında Pratik Doktor adlı dergide yayınlamıştır.
Daha sonra çeşitli olguları dermatoloji derneği toplantılarında sunmuş, en sonunda da Fransız Dermatoloji Derneği Bülteni'nde yayınlamıştır.
1936 yılında zamanın en önemli dermatoloji dergilerinden biri olan "Dermatologische Wochenschrift"in ve Medizinische Welt'in yazı kuruluna görev yaptı.
Hulusi Behçet, 21, 7 ve 3 yıl takip ettiği üç hastada ağız ve genital bölgede aftöz belirtiler, gözde de çeşitli bulgular bulunduğunu gözledi ve
bunun bilinen hastalıklardan farklı olduğunu düşündü. 1937'de bu görüşlerini "Dermatologische Wochenschrift" de yazdı ve aynı yıl Paris'te
Dermatoloji toplantısında sundu.1938'de bu konuyla ilgili daha detaylı bir yazıyı yine aynı dergide yayınladı. Aynı yıl Dr. Niyazi Gözcü ve
Prof. Frank benzer semptomları içeren iki olgu daha yayınladılar. Arkasından Avrupa'dan yeni bildiriler de geldi.
Böylece Avrupalı doktorlar yeni bir hastalığın varlığına karar verdiler. Oftalmologlar Behçet hastalığını kabul etmeye başladılar,
ancak dermatologlar bu yeni hastalığı ısrarla inkar ettiler. Bu tablonun pemfigus, ulkus vulva akutum, dermatomiyozit, Neumann'ın aftozisi,
eritema eksudativum multiforme ve benzerlerinin semptomları olduğunda üstelediler. Bu olaylar sürerken Dünyanın diğer yörelerinden bazı yeni olgular
daha bildirildi ve bu yayınların sonucunda bütün dünya yeni bir hastalıkla yüzleştiğini en sonunda kabul etmek zorunda kaldı.
1947'de Zürih Tıp Fakültesinden Prof. Mischner'in Uluslararası Cenevre Tıp Kongresinde yaptığı bir öneriyle, Dr. Behçet'in bu buluşu
"Morbus Behçet" olarak adlandırıldı. Böylece daha başlangıçta Behçet Sendromu, Trisymptom Behçet, Morbus Behçet adlandırmalar ortaya çıktı.
Onun araştırma, yazma ve tartışmaya olan merakı entelektüel bir karakter olmasını sağlamıştır. Uzmanlığın ilk yıllarından başlayarak bir çok ulusal
ve uluslararası kongrelere orijinal makaleleriyle katılmış, ülkemizde ve yurtdışında bir çok makalesi de yayınlanmıştır. Ünlü Alman patolojicisi
Prof. Schwartz onun için : "Behçet, dünya çapında ünlü bir bilim adamı ama Türkiye'de değil." demiş ve eklemiştir: "O, her zaman yurtdışında
buluşlarını tanıtıyor; bunun için onu Türkiye'de bulamıyorsunuz."
Behçet, yeni jenerasyonların eğitimine yardımcı olmak için çok sayıda makaleyi Türkçe'ye çevirdi ve Kore gibi çok uzak ülkelerle ilişki kurmak için
uluslararası derlemelerde orijinal olgu sunuları yayınladı. Deri Hastalıkları ve Frengi Kliniği Arşivi adındaki dergiyi ölüm tarihine kadar yayınladı.
Bu dergi 1934'ten 1947'ye kadar Türkiye'deki Dermatoloji organı görevini sürdürdü ve 1948'de İstanbul'da hayatını kaybetti.
Türkiye’nin en büyük dermatologu olarak bilinen Hulusi Behçet, 20 Şubat 1889’da İstanbul’da doğdu. Genç yaşta annesini kaybettiğinden, büyükannesi tarafından büyütüldü. Babasının Şam'daki işleri sebebiyle ilk eğitimini o dönemler Osmanlı Devleti'nde bulunan Şam'da tamamlamıştır. Fransızca, Almanca ve Latince öğrenmiştir. Tıp eğitimini Gülhane Askerî Tıp Akademisi'nde almıştır zira o dönemlerde Osmanlı Devleti'nde sivil tıp eğitimi almak mümkün değildir. Tıp eğitimini 1910’da tamamlayıp 1914 Temmuzuna kadar Gülhane Dermatoloji Kliniği'nde Eşref Ruşen, Talat Çamlı ve bakteriyolog Reşat Rıza hocaların yanında asistan olarak çalışmıştır. 1914-1918 yılları arasında; önce Kırklareli Askeri Hastanesi’nde başhekim yardımcısı olarak, ardından Edirne Askeri Hastanesi’nde dermatoloji ve zührevi hastalıklar uzmanı olarak bulundu. I. Dünya Savaşı'ndan sonra 1918 Ağustosunda evvela Budapeşte'de, sonra Berlin'de Charité Hastanesi'nde çalıştı. Birçok ünlü meslektaşı ile tanışma fırsatı bulmuştur. 1919 Ekiminde yurda döndükten sonra bir süre serbest çalışmaya başladı. 1923'te, meşhur bir diplomatın kızı olan Refika Davaz ile evlenmiştir. Aynı sene Hasköy Zührevi Hastalıklar Hastanesi Başhekimliği'ne tayin edildi. 6 ay kadar burada çalıştıktan sonra Vakıf Guraba Hastanesi dermatoloji uzmanlığına nakledildi. Soyadı kanunu kabul edildikten sonra, Cumhuriyetin kurucusu M. Kemal Atatürk'ün arkadaşlarından olan babası Ahmet Behçet'in, parlak ve çok zeki anlamına gelen ve adı olan Behçet'i soyadı olarak almıştır. 1933'de eski Darü'l-Funun'dan İstanbul Üniversitesi yeni kurulmuştu. Bu reform döneminde İstanbul Üniversitesi'nde dermatoloji o zamanki adıyla Deri Hastalıkları ve Frengi Kliniğini kurmuş ve profesör seçilmiştir. Profesör unvanını alan ilk Türk akademisyeni olan Hulusi Behçet, 1939 yılında ise bu kez aynı üniversitenin aynı bölümünde ordinaryus profesör unvanını aldı. Hulusi Behçet dermatolojide bir çok konuyu ayrıntılı bir şekilde inceledi. 1920 yılından itibaren çeşitli dernek toplantılarında ve bazı yazılarında deri layşmanyazında (şark çıbanı) çivi belirtisi bulunduğundan bahsetmeye başladı. O dönemin önde gelen deri hastalıkları uzmanlarından biri olan Dr. Abimelek,3 Hulusi Behçet'in çivi belirtisi tanımını şöyle nakletmektedir: "Önce bir nodül ortaya çıkar. Bu nodül ülserleşirse üzerinde bir krut gelişir. Bu krut altına sıkı bir şekilde yapışık olup, kaldırılması güçtür. Kaldırıldığı zaman zemininde aynen diskoid lupus eritematozusta olduğu gibi kruta dik olarak çıkan veya kopan, her biri yaklaşık olarak 2 mm çapında çivi şeklindeki uzantılar görülür. Çivi belirtisi klinik tablonun patognomonik bulgularıdır ve histolojik tabloya da yansır. " Bu dönemde deri layşmanyazında Kyrle ve Reenstierna histolojik çalışmalar yapmışlarsa da, Hulusi Behçet'in ısrarla üzerinde durduğu çivi belirtisinden bahsetmemişlerdir. Bunun dışında, yine o yıllarda, ülkemizdeki arpa uyuzları konusunda çok sayıda yazı yazdı. Hatta yurdumuza ait parazitlerin tür ve cinslerini de saptadı. Karadeniz kıyılarında arpa çuvallarını taşıyan hamalların arpa uyuzuna yakalanmamak veya tedavi amacıyla sık sık denize girdikleri şeklindeki gözlemini sonraki yıllarda yazdığı ders kitabında belirtmiştir. 1930'da davetli olarak Kopenhag'da yapılan dermatoloji kongresine katılan Hulusi Behçet, yine 1930'lu yıllarda incir dermatitleri üzerinde durmaya başlamıştır. Senelerce ham incir dermatiti üzerine çalışmak ve yazı yazmak suretiyle bu dermatozun Balkanlarda ve nihayet Fransa ve Amerika'da tanınmasını sağlamıştır. İstanbul'da ilkbahar ve yaz aylarında incir ve incir yaprakları ile ilgilenen şahıslarda, sonbaharda ise incir ürünleriyle ilgilenen kişilerde meydana gelen, biri diğerinden farklı iki klinik tabloyu senelerce gözlemiştir. Bir çok klinik tabloyla karışabileceği için incir dermatitlerini, ülkemizde tanınması için önce 1933 yılında Pratik Doktor adlı dergide yayınlamıştır. Daha sonra çeşitli olguları dermatoloji derneği toplantılarında sunmuş, en sonunda da Fransız Dermatoloji Derneği Bülteni'nde yayınlamıştır. 1936 yılında zamanın en önemli dermatoloji dergilerinden biri olan "Dermatologische Wochenschrift"in ve Medizinische Welt'in yazı kuruluna görev yaptı. Hulusi Behçet, 21, 7 ve 3 yıl takip ettiği üç hastada ağız ve genital bölgede aftöz belirtiler, gözde de çeşitli bulgular bulunduğunu gözledi ve bunun bilinen hastalıklardan farklı olduğunu düşündü. 1937'de bu görüşlerini "Dermatologische Wochenschrift" de yazdı ve aynı yıl Paris'te Dermatoloji toplantısında sundu.1938'de bu konuyla ilgili daha detaylı bir yazıyı yine aynı dergide yayınladı. Aynı yıl Dr. Niyazi Gözcü ve Prof. Frank benzer semptomları içeren iki olgu daha yayınladılar. Arkasından Avrupa'dan yeni bildiriler de geldi. Böylece Avrupalı doktorlar yeni bir hastalığın varlığına karar verdiler. Oftalmologlar Behçet hastalığını kabul etmeye başladılar, ancak dermatologlar bu yeni hastalığı ısrarla inkar ettiler. Bu tablonun pemfigus, ulkus vulva akutum, dermatomiyozit, Neumann'ın aftozisi, eritema eksudativum multiforme ve benzerlerinin semptomları olduğunda üstelediler. Bu olaylar sürerken Dünyanın diğer yörelerinden bazı yeni olgular daha bildirildi ve bu yayınların sonucunda bütün dünya yeni bir hastalıkla yüzleştiğini en sonunda kabul etmek zorunda kaldı. 1947'de Zürih Tıp Fakültesinden Prof. Mischner'in Uluslararası Cenevre Tıp Kongresinde yaptığı bir öneriyle, Dr. Behçet'in bu buluşu "Morbus Behçet" olarak adlandırıldı. Böylece daha başlangıçta Behçet Sendromu, Trisymptom Behçet, Morbus Behçet adlandırmalar ortaya çıktı. Onun araştırma, yazma ve tartışmaya olan merakı entelektüel bir karakter olmasını sağlamıştır. Uzmanlığın ilk yıllarından başlayarak bir çok ulusal ve uluslararası kongrelere orijinal makaleleriyle katılmış, ülkemizde ve yurtdışında bir çok makalesi de yayınlanmıştır. Ünlü Alman patolojicisi Prof. Schwartz onun için : "Behçet, dünya çapında ünlü bir bilim adamı ama Türkiye'de değil." demiş ve eklemiştir: "O, her zaman yurtdışında buluşlarını tanıtıyor; bunun için onu Türkiye'de bulamıyorsunuz." Behçet, yeni jenerasyonların eğitimine yardımcı olmak için çok sayıda makaleyi Türkçe'ye çevirdi ve Kore gibi çok uzak ülkelerle ilişki kurmak için uluslararası derlemelerde orijinal olgu sunuları yayınladı. Deri Hastalıkları ve Frengi Kliniği Arşivi adındaki dergiyi ölüm tarihine kadar yayınladı. Bu dergi 1934'ten 1947'ye kadar Türkiye'deki Dermatoloji organı görevini sürdürdü ve 1948'de İstanbul'da hayatını kaybetti.
http://http://www.hulusibehcet.net/
http://http://www.hulusibehcet.net/
Güncelleyen: kaynakca.info
Gönder
Daha fazla yorum getir
Eserler yükleniyor...
Ferdi ÇİFTÇİOĞLU
II. Abdülhamid Dönemi İzmir’de Salgın Hastalıklar
Manisa, 2014, MASTER.
Tez
Türkçe
Sosyal Bilimler
Tarih
Sağlık
Osmanlı
Bu Tez
304
kez
görüntülendi.
Rüya KILIÇ
“Türkiye’de Frenginin Tarihi”
Kebikeç.
Makale
Türkçe
Tarih
Bu Makale
2
kez
görüntülendi.
×
Değişiklikler