Küçük Ağa

Kitap Türkçe

Künye:

Yazarlar:

Tarık BUĞRA

Ekle

Emeği Geçenler:

Ekle

Yayın Yılı:

2003

Yayın Yeri:

İstanbul

Yayıncı:

İletişim Yayınları

Cilt:

Basım Kaydı:

Sayfa Sayısı:

479

ISBN:

İçerik Dosyası:

Web adresi:

Web adresi henüz eklenmemiş. Eklemek için düzenle simgesine tıklayınız.

Operatör:

Fatih Demir

Güncelleyen:

Ramazan Acun

Özet:

Birinci Dünya Savaşı resmen son bulmuştur. Osmanlı yönetimi, otoritesini ve gücünü kaybederek kontrolü elden kaçırmıştır. Osmanlı Devleti yıkılma sürecine girmiştir. Birçok asker şehit düşmüştür. Birçoğu da gazi olmuştur. Sayısız asker kolunu, bacağını, gözünü kaybetmiştir. İşte bu olayların akabinde romanımız başlar. Çolak Salih, Arabistan cephesinde sağ kolunu, sağ kulağını kaybetmiş, yüzünde büyük yara izleriyle memleketi Akşehir’e gelir. Trende gelirken çok üzgündür Salih. O meşhur Yemen Türküsü’nü söylemiştir gelene kadar. Ama bilemezdi ki, artık ne o eski Salih’tir ne de memleketi aynı yerdir. Her yerde savaşın bırakmış olduğu yıkımlar bulunmaktadır. Salih’i ilk karşılayan çocukluk arkadaşı Niko’dur. Niko, Osmanlı değil, Rum olduğunun şuuruna varmış ve ihanete başlamıştır. Niko’nun amacı Salih’e yardım etmek değil küçüklükten beri kendisinden üstün gördüğü Salih’i ezip rezil etmektir. Niko her gece Salih’i alıp babasının meyhanesine götürüp içki içirmiş. Salih, yarım vücudunun acısını buralardan çıkarmaya başlamış. Zamanla Salih iyice berduşa dönmüş. Köy halkı ondan nefret etmeye başlamış. Salih’in annesi onun bu durumuna daha fazla üzülmeye başlamıştır.

İstanbul’un Fatih Medresesi’nde öğrenci olan 17 yaşında bir genç varmış. Bu genç daha bu yaşında kişiliğiyle ön plana çıkmış. İnsanı etkileyen sesiyle vaizler vermiş. Sağlam bir mantığı ve aklıyla dikkatleri üstüne çekmiş. Bu gencin adı Mehmed Reşid idi. İstanbul Hükümeti bu genci Kuvayi Milliye hareketlerini durdurması için Akşehir’e atamış. Fakat daha hoca gitmeden ünü Akşehir’e yayılmış. Kasaba halkı adını bilmedikleri için Mehmed Reşid’e İstanbullu Hoca demişler. Hoca Kuvayi Milliye hareketini vatana ihanet olarak benimsemiş, insanların padişaha bağlı kalması gerektiğini düşünmüş. Ankara ve Kuvayi Milliyeciler de bu hocayı kazanmak için her şeyi yapmışlar. Ama hoca kararından dönmemiş. Bunun üzerine Ankara Hükümeti İstanbullu Hoca için “vur emri” çıkartır.

Olaylar böyle devam ederken bir gece Salih, bir gece sessizce gittiği Rum meyhanesindeki konuşmaları dinler. Duyduklarına inanamaz. Rumlar bölgede Pontus Devletini kurmak için seferberliğe girişir. Bunların elebaşı bir papazdır. En ilgi çekici durum ise bu seferberlikte en ateşli kişide arkadaşı Niko’dur. Salih artık sadece dış güçlerle değil azınlıklarla da savaş içinde olduklarını anlar. Fakat acizliği hep aklına gelir. Bu acizliğini yenmek için artık sürekli sol eliyle tabanca talimi yapar. Zamanla iyice sol elini geliştirir. Daha sonra gidip Kuvayi Milliyecilere katılır. İlk başlarda sakat olduğu için ufak tefek işler verirler. Sonra İstanbullu Hoca’nın olayını öğrenir ve o işte görev almak için komutanlarından yardım ister.

Bu sıralar İstanbullu Hoca’da kasabanın en güzel kızlarından Emine ile evlenmiş ve ilk çocuğunu beklemektedir. Daha sonra Hocayı sevenler Ankara’daki “vur emri” ni Hocaya anlatırlar. Kaçması gerektiğini söylerler. Hoca da karısını doğum aşamasında bırakarak kasabayı terk eder. Hoca kaçarken Salih Hoca’ya çok bağlıdır. Amacı İstanbullu Hoca’yı Kuvayi Milliyecilere çekmektir. Çakırsaraylı Çetesi’ne katılırlar. Artık İstanbullu Hoca değil, Küçük Ağa’dır. Saçını, sakalını keser. Hocayı, Salih ve birkaç kişinin dışında kimse tanımaz. Daha sonra bu çeteden ayrılarak tek başına yeni bir çete kurar. Salih sürekli Küçük Ağa’yı ikna etmeye çalışır. Sonunda da onu ikna eder ve Kuvayicilere katar. Buradan sonra Küçük Ağa, Salih ve birkaç arkadaşı Çerkez Ethem’in birliğine katılırlar. Çerkez Ethem ile Garp Cephesi Kumandanı’nın arası açıktır. Çerkez Ethem ve kardeşi Tevfik Bey’in amacı kötüdür. Küçük Ağa’da bu iki kardeşin arasını açar, hileler yapar ve onların oyunlarını bozmak için çaba harcar.

Küçük Ağa, Tevfik Bey’den izin alarak Salih’i Akşehir’e gönderir. Amacı Kuvayi Milliyeci Haydar Bey’e, Çerkez Ethem ve kardeşinin planlarını anlatmaktı. Diğer bir amacı ise Akşehir’de karısı Emine ve çocuğu hakkında bilgi toplamasını istemesiydi. Salih ilk görevini yerine getirdikten sonra Akşehir’e geldi. Kuvayi Milliyecilerin Akşehir’deki adamı Ali Emmi ağır hastaydı. Salih, Reis Bey ve Küçük Hacı ile Ali Emmi’yi ziyarete gittiğinde onlara İstanbullu Hoca’nın sırrını anlatmıştır. Meğer herkesin İstanbul’a kaçıp orada öldüğünü sandıkları Hoca kaçıp Kuvayi Milliyecilerin en önde gelen adamlarından biri olmuştu. Salih daha sonra Emine ile ilgilenmeye gittiğinde başkasıyla nikâhlandığını görür. Küçük Ağa’nın çocuğuda büyümüştü. Adını da Mehmet koymuşlardı. Salih şehirden gittikten sonra Ali Emmi’de vefat eder

Diğer tarafta ise Çerkez Ethem arası bozuk olan Garp Cephesi Komutanı’na çok kızmıştır ve kardeşiyle büyük bir ihanete girişmişlerdir. Onlar bunu düşünürken Küçük Ağa bunların güvenini kazanmıştır. Amaçları Kütahya’ya gidip orada istedikleri kabul edilmezse Ankara’ya saldırıp orduya dağıtmaktı. Küçük Ağa’nın ne yapıp ne edip buna engel olması gerekmekteydi. Küçük Ağa’da uğraşır onları içten çökertir. Çerkez Ethem’in ordusunun yarısı Kuvayi Milliyecilere teslim olur. Böylelikle Küçük Ağa büyük bir başarı sergilemiş olur.

Fakat Küçük Ağa’nın aklında tek bir soru işareti kalmıştır. Akşehir’e gidip gitmemek. Çünkü yollamış olduğu Salih hala dönmemiştir. En sonunda gitmeyi kafaya koyar. Akşehir’e gelir gelmez karısının Hasan Efendiyle evlendiğini görür. Oğlu da babasını hiç görmediği için tanımaz. Onun yanına gider arkadaş, dost olur. Küçük Ağa her yerde olduğu gibi oğlu Mehmed’i de kendine sevdirmiştir. Emine baya uzun bir zamandır hastadır. Belli bir zaman sonrada vefat eder. Emine’nin toprağa verildiği akşam Küçük Ağa’da Ankara’ya doğru yola çıkar ve vatanı kurtarmak için elinden gelen her şeyi sergilemeye devam eder.

Fatih DEMİR
Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Öğretmenliği
Hacettepe Üniversitesi

İstanbul’un Fatih Medresesi’nde öğrenci olan 17 yaşında bir genç varmış. Bu genç daha bu yaşında kişiliğiyle ön plana çıkmış. İnsanı etkileyen sesiyle vaizler vermiş. Sağlam bir mantığı ve aklıyla dikkatleri üstüne çekmiş. Bu gencin adı Mehmed Reşid idi. İstanbul Hükümeti bu genci Kuvayi Milliye hareketlerini durdurması için Akşehir’e atamış. Fakat daha hoca gitmeden ünü Akşehir’e yayılmış. Kasaba halkı adını bilmedikleri için Mehmed Reşid’e İstanbullu Hoca demişler. Hoca Kuvayi Milliye hareketini vatana ihanet olarak benimsemiş, insanların padişaha bağlı kalması gerektiğini düşünmüş.  Ankara ve Kuvayi Milliyeciler de bu hocayı kazanmak için her şeyi yapmışlar. Ama hoca kararından dönmemiş. Bunun üzerine Ankara Hükümeti İstanbullu Hoca için “vur emri” çıkartır.

Olaylar böyle devam ederken bir gece Salih, bir gece sessizce gittiği Rum meyhanesindeki konuşmaları dinler. Duyduklarına inanamaz. Rumlar bölgede Pontus Devletini kurmak için seferberliğe girişir. Bunların elebaşı bir papazdır. En ilgi çekici durum ise bu seferberlikte en ateşli kişide arkadaşı Niko’dur. Salih artık sadece dış güçlerle değil azınlıklarla da savaş içinde olduklarını anlar. Fakat acizliği hep aklına gelir. Bu acizliğini yenmek için artık sürekli sol eliyle tabanca talimi yapar. Zamanla iyice sol elini geliştirir. Daha sonra gidip Kuvayi Milliyecilere katılır. İlk başlarda sakat olduğu için ufak tefek işler verirler. Sonra İstanbullu Hoca’nın olayını öğrenir ve o işte görev almak için komutanlarından yardım ister.

Bu sıralar İstanbullu Hoca’da kasabanın en güzel kızlarından Emine ile evlenmiş ve ilk çocuğunu beklemektedir. Daha sonra Hocayı sevenler Ankara’daki “vur emri” ni Hocaya anlatırlar. Kaçması gerektiğini söylerler. Hoca da karısını doğum aşamasında bırakarak kasabayı terk eder. Hoca kaçarken Salih Hoca’ya çok bağlıdır. Amacı İstanbullu Hoca’yı Kuvayi Milliyecilere çekmektir. Çakırsaraylı Çetesi’ne katılırlar. Artık İstanbullu Hoca değil, Küçük Ağa’dır. Saçını, sakalını keser. Hocayı, Salih ve birkaç kişinin dışında kimse tanımaz. Daha sonra bu çeteden ayrılarak tek başına yeni bir çete kurar. Salih sürekli Küçük Ağa’yı ikna etmeye çalışır. Sonunda da onu ikna eder ve Kuvayicilere katar. Buradan sonra Küçük Ağa, Salih ve birkaç arkadaşı Çerkez Ethem’in birliğine katılırlar. Çerkez Ethem ile Garp Cephesi Kumandanı’nın arası açıktır. Çerkez Ethem ve kardeşi Tevfik Bey’in amacı kötüdür. Küçük Ağa’da bu iki kardeşin arasını açar, hileler yapar ve onların oyunlarını bozmak için çaba harcar.

Küçük Ağa, Tevfik Bey’den izin alarak Salih’i Akşehir’e gönderir. Amacı Kuvayi Milliyeci Haydar Bey’e, Çerkez Ethem ve kardeşinin planlarını anlatmaktı. Diğer bir amacı ise Akşehir’de karısı Emine ve çocuğu hakkında bilgi toplamasını istemesiydi. Salih ilk görevini yerine getirdikten sonra Akşehir’e geldi. Kuvayi Milliyecilerin Akşehir’deki adamı Ali Emmi ağır hastaydı. Salih, Reis Bey ve Küçük Hacı ile Ali Emmi’yi ziyarete gittiğinde onlara İstanbullu Hoca’nın sırrını anlatmıştır. Meğer herkesin İstanbul’a kaçıp orada öldüğünü sandıkları Hoca kaçıp Kuvayi Milliyecilerin en önde gelen adamlarından biri olmuştu. Salih daha sonra Emine ile ilgilenmeye gittiğinde başkasıyla nikâhlandığını görür. Küçük Ağa’nın çocuğuda büyümüştü. Adını da Mehmet koymuşlardı. Salih şehirden gittikten sonra Ali Emmi’de vefat eder

Diğer tarafta ise Çerkez Ethem arası bozuk olan Garp Cephesi Komutanı’na çok kızmıştır ve kardeşiyle büyük bir ihanete girişmişlerdir. Onlar bunu düşünürken Küçük Ağa bunların güvenini kazanmıştır. Amaçları Kütahya’ya gidip orada istedikleri kabul edilmezse Ankara’ya saldırıp orduya dağıtmaktı. Küçük Ağa’nın ne yapıp ne edip buna engel olması gerekmekteydi.  Küçük Ağa’da uğraşır onları içten çökertir. Çerkez Ethem’in ordusunun yarısı Kuvayi Milliyecilere teslim olur. Böylelikle Küçük Ağa büyük bir başarı sergilemiş olur.

Fakat Küçük Ağa’nın aklında tek bir soru işareti kalmıştır. Akşehir’e gidip gitmemek. Çünkü yollamış olduğu Salih hala dönmemiştir. En sonunda gitmeyi kafaya koyar. Akşehir’e gelir gelmez karısının Hasan Efendiyle evlendiğini görür. Oğlu da babasını hiç görmediği için tanımaz. Onun yanına gider arkadaş, dost olur. Küçük Ağa her yerde olduğu gibi oğlu Mehmed’i de kendine sevdirmiştir. Emine baya uzun bir zamandır hastadır. Belli bir zaman sonrada vefat eder. Emine’nin toprağa verildiği akşam Küçük Ağa’da Ankara’ya doğru yola çıkar ve vatanı kurtarmak için elinden gelen her şeyi sergilemeye devam eder.

Fatih DEMİR 
Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Öğretmenliği
Hacettepe Üniversitesi